GEÇMİŞ GELECEK
GEÇMİŞ GELECEK
Mahallede sokaklarda oyunlar oynayarak büyüyen bir nesildik biz. Çelik çomak, seksek, saklambaç, kuka, lastik, yakar top, istop ve daha bilmem kaç farklı oyun bilirdik. Daha küçüklerimiz yere serilmiş bir paspas üzerinde kurulmuş hayali evlerinde evcilik oynardı ve kibrit kutularından tabaklar yapar, minik taşlardan kurabiyeler ikram ederdi birbirlerine. Plastik mutfak seti olanlarımız ise çok şanslıydı. Oyuncak bebekler çeşit çeşit giydirilir, birbirine benzeseler bile kimi gelin kimi yeni doğan olurdu. Susayınca annemiz bizi eve alır da bir daha çıkarmaz diye eve gitmeyip, mahallenin çeşmesine ağzımızı dayayıp kana kana su içerdik. Hafta sonları okul bahçesinde top oynamak da ayrı bir zevkti. Büyükşehir trafiğinden uzak, güvenli ve rahat olurdu çünkü. Pastanelerin de en popüler zamanıydı bence, özellikle haftada bir gün alabildiğim Alman pastasının tadı hala damaklarımda. Haberleşme insan gücüne dayanırdı çoğu zaman, mesela “akşam müsaitseniz annemler size oturmaya gelecekler” demek için telefon değil ailenin çocukları kullanılırdı. Bırakın cep telefonunu ev telefonu bile yoktu ki çoğumuzun evinde. Siyah beyaz televizyondan renkli televizyona geçince renkleri görebilmek için kapanışa dek otururduk hafta sonları. Bütün bunlar bizim için yeni şeylerdi ve heyecanımızı diri tutardı. Gazoz içmek lükstü, bisküviler paylaşılır paylaştıkça daha bir tatlı olurdu.
Şimdi ise sanal bir dünyaya hapsolmuş pek çok genç var. İsteseler bile çıkamıyorlar çünkü sanal ortam kesinlikle bağımlılık yapan bir şey. Oyunlar sanalda, yemekler sanalda, çiçekler, tarlalar bile sanalda büyütülüp biçiliyor. Oturdukları yerden yeni dünyalar kuranlar mı ararsınız yoksa hayali canavarları kesip karakterlerini geliştirenler mi? Umarım bir gün gerçek dünyada yaşamak zorunda kaldıklarında mutsuz olmazlar. Tek temennim budur.