Dolar 32,5864
Euro 34,8068
Altın 2.504,97
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla 12°C
Hafif Yağmurlu
Muğla
12°C
Hafif Yağmurlu
Cts 18°C
Paz 20°C
Pts 23°C
Sal 21°C

TARİHTE YAŞANMIŞ ADALET ÖRNEKLERİ

TARİHTE YAŞANMIŞ  ADALET ÖRNEKLERİ
REKLAM ALANI
Kasım 30, 2022 1:55 pm
2.518
A+
A-

Takvim yapraklarını karıştırırken Osmanlı İmparatorluğu Fatih Sultan Mehmet döneminde ilginç bir olayı okudum. Eyer doğru ise, o devirlerde Osmanlının adaleti gözeterek, örnek bir imparatorluk kurmasına şaşmamak gerekir.
Olay şu: Fatih Sultan Mehmet bir cami yaptırmak ister. İlan verilir, birçok mimar caminin yapımına talip olur. Padişah, mimarların arasından Hiristiyan olan mimarın planını beğenir ve mimar inşaata başlar. Yapılacak caminin , Ayasofya’dan daha yüksek olması şartı var. Ancak, hiristiyan mimarın gönlü buna razı değildir. Ayasofya’dan daha alçak olmasını istemekte ve buna göre malzemeleri hazırlar. Caminin sütunları bin bir güçlükle Mısırdan gelir , sütunları , düşündüğü gibi kestirir, cami Ayasofya’dan alçak inşa edilir. Padişah hiddetlenir bunda kasıt arar, emrine uymadığı için Hiristiyan mimarı muhakeme etmeden cezalandırır bir elini kestirir. Mimar, padişah hakkında devrin kadısına şikayette bulunur. İfadesini almadan elini kestirdiği , mağdur olduğunu ve geçimini sağlayamadığını söyler.
Kadı, Sivrihisarlı Hızır beydir. Konuyu araştırır, şahitlerle birlikte Padişahı ‘da mahkemeye çağırır. Sultan mahkeme salonuna girince, başköşeye oturmak ister. Kadı, hiç çekinmeden “Oturma begüm. Hasmınla yüzleşmek üzere mahkeme huzurunda ayakta dur” der. Sultan denilen yere geçer. Kadı , Sultana sorar, sen bu zimminin elini kestirdin mi? Sultan inkar etmez. Mahkeme sonucunda ; “Sen Murat oğlu Mehmet , mahkeme edilmeden bu zimminin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın. Senin elin de onunki gibi kesilecek. Eyer, Hıristiyan mimarı razı edebilirsen , ölünceye kadar onun ve ailesinin geçimini temin etme karşılığında elini kesilmekten kurtarabilirsin” der. Hıristiyan mimar bu ulvi karar karşısında daha fazla dayanamaz, ağlayarak padişahın ellerine kapanır ve ailesiyle beraber Müslüman olur. Eyer bu olay gerçekten yaşanmışsa , Osmanlının adalet kavramına ne kadar önem verdiğini görüyoruz.
Meşhur islam Halifesi Hazreti Ömer ile Muaviye gençliklerinde birlikte ticaret yaparlar. Birkaç Arap atını İran’da satmak için İran’a giderler. İran ’da adaleti ile isim yapmış hükümdar “Nuşirevan-ı Adil” bulunmakta ve herkesin itimat ettiği birisidir. İki arkadaş satışlarını yapar, sadece fiyatı yüksek olan soylu bir kısrak kalır. Sonuçta kısrağa talip çıkar. Bu kişi hükümdarın yeğenidir. Parasını yarın aynı yerde sabah erken ödeyeceğini söyler, atı alır. İki arkadaş bu kişiyi tanımıyor, ancak yanında bulunan birkaç kişi bu adamın kim olduğunu , sözünde duracağını telkin eder. Ertesi gün iki arkadaş pazar yerine geldiklerinde kimseler yoktur. Elleri boş gece kaldıkları hana dönerler. Han sahibi müşterilerin üzüntülü olduklarını görür , sebebini sorar. Hancı durumu fark etmiştir. Bu kişinin, hükümdarın yeğeni olduğunu , hükümdarın nüfuzunu su-i istimal ettiğini söyler ve yanınıza bir tercüman alın hükümdara gidin , derdinizi anlatın der. İki arkadaş denileni yapar, bir tercümanla birlikte hükümdarın huzuruna çıkarlar. Tercüman, olayı saptırır, bu adamların yol paraları olmadığını , memleketlerine gidemediklerini söyler. Hükümdar emir verir , adamlara yol parası verilmesini ve sağlıkla kendi ülkelerine dönmesini söyler. İki arkadaş hancıya döner ve olanları anlatırlar. Hancı tecrübeli biridir. Durumu anlar ve ben size tercümanlık yapacağım der. Ertesi gün iki arkadaş ve hancı hükümdarın huzuruna çıkarlar. Hükümdar , adamları karşısında görünce hiddetlenir. Yol paranızı aldınız , neden hala buradasınız . Bu defa hancı gerçeği anlatır. Hükümdar, önceki tercümanın gerçeği söylemediğini anlar. Bu iki gencin parasının verilmesini emreder, gece misafirimiz olsunlar, ertesi gün ülkelerine dönerken biri doğu , diğeri batı kapısından çıksın , sonra birlikte devam edebilirler. Geceyi handa geçiren iki arkadaş sabah olunca yola koyulurlar. Biri sağ kapıdan diğeri sol kapıdan çıkarak biraz ilerler ve bir araya geldiklerinde biri öbürüne sorar, ne gördün. Bizim atı alıp parasını vermeyen hükümdarın yeğeni ipte asılıydı. Diğeri sorar sen ne gördün? Bize yalancı şahitlik yapan tercüman ipte sallanıyordu.
İki arkadaş ülkelerine gelir. İslam’ın yayılışı devam etmektedir. Hazreti Ömer İslamın halifesidir. Hazreti Muaviye ise Şam’da Validir. O sırada bir cami yapılacak, ancak arsa sahibi Yahudi’dir, arsasını vermek istemiyor. Muaviye, işi zora sokar ve arsayı alarak camiye ilhak eder. Çevreden akıl alan Yahudi, şikayetçi olmak için doğruca Medine’ye , Müslümanların adil halifesi olan Hazreti Ömer’e koşar. Ömer’i nerede bulacağını sorar, nihayet bir hurma ağacının altında , hırkası yamalı birini bulur, birlikte ticaret yaptıkları zamanın üzerinden uzun süre geçmiştir. Önce bu kişinin halife olduğuna inanmaz , sonra yaklaşır ,derdini anlatır. Hazreti Ömer etrafına bakınır, gördüğü bir kemik parçasının üzerine iki kelime yazar ve bunu Valiye vermesini söyler. “Kemiğin üzerinde şu yazılıdır,” Ben Nuşirevan’dan daha az adaletli değilim”. Vali Muaviye , geçmişte başlarına gelen İran olayını hatırlar ve Yahudi’ye şunu söyler: Cami için de olsa arsanı almaktan vaz geçtim. Yahudi, İslam adaletinin yüceliğini düşünür. Halifenin, valinin değil, haklı olduğu bir Yahudi’nin tarafını tutması karşısında Müslüman olmaya karar verir. İlginç bir hikaye….
Hazreti Süleyman’a hem dünya, hem de ahiret saltanatı verilmişti. Cinlere, kuşlara ve hayvanlara hükmeder, onlarla konuşurdu. Bir gün kanadı kırık bir kuş makamına gelir, bir dervişin kanadını kırdığını söyler. Hazreti Süleyman, dervişi çağırtır, kuşun kanadını neden kırdığını sorar. Bu kuşu yakalamak istedim, yanına yaklaştım kaçmadı. Biraz daha yaklaşıp tam tutacakken kaçmaya çalıştı ve bu esnada kanadını kırdım der. Hazreti Süleyman kuşa döner, bak bu adam sana sinsice yaklaşmamış, sen kaçabilirdin, adam haklı deyince kuş itiraz eder. Bu adam derviş kıyafetinde olduğundan , bana zarar vermeyeceğini düşündüm. Onun için kaçmadım. Eyer avcı olsaydı, kaçardım. Bu durumda derviş haksız bulunur ve kolunu kırılması emredilir. Kuş buna karşı çıkar. Bu kişinin kolu iyileşince yine aynı işleri yapmaya, insanları, kuşları aldatmaya devam eder. En doğrusu, sırtındaki derviş elbisesini çıkarsın der. Bu hikaye , kılık kıyafet değiştirerek, güya dürüst görünerek insanların nasıl aldatıldığını gösteriyor.

REKLAM ALANI
YORUMLAR

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.